Sunday 1 April 2007

Hollanda Antilleri - Dünyanın Kıyı Dalışı Başkenti




Hollanda'ya Dalışa Gidiyoruz ? 

Yine dalışa gidiyoruz. Ama önce Hollanda Konsolosluğundan vize almamız lazım. Yok yok Hollanda'da dalmayacağız. Yolculuğumuz Karayiplere, Venezüella açıklarındaki Hollanda Antillerine. Ya da diğer adıyla ABC adalarına: Aruba, Bonaire ve Curacao. Bizim hedefimiz "Dalgıçların Cenneti" olarak bilinen Bonaire Adası. Bu cennet konusu bizim yorumumuz değil. Adadaki tüm arabaların plakalarında yazıyor. 





Biraz Tarih

Önce biraz Ada tarihi: Bonaire'in ilk sakinleri Venezüella yerlileri "Caiquetios"lar olmuş. Ada'ya kendi dillerinde "Bonay" (düz ülke) adını vermişler. 500 yıllık huzurları, 1499'da Beyaz Adamın gelişiyle bozulmuş. Yabancı değil, tanıdık bir isim. Amerigo Vespucci. "Sahipsiz ada" böylece İspanyol hâkimiyetine geçmiş. Günümüze kadar da İspanya, İngiltere ve Hollanda arasında el değiştirmiş. Sömürgeciler, altın bulamadıkları bu kurak adayı uzun yıllar ihmal etmişler. İskâna açmayıp, sürgün yeri ve hatta cezaevi olarak kullanmışlar. Ancak, "tuz"un keşfi Bonaire'in tarihini değiştirmiş. Köle olarak Ada'ya getirilen Afrika ve Güney Amerika yerlileri, insanlık dışı koşullarla tuz üretiminde çalıştırılmış. Öyle ki köleler Ada'ya "beyaz cehennem" adını vermişler. 1800'lerin başında Bonaire dünyanın öndegelen tuz merkezlerinden biri olmuş. Bu durum 1863 yılında köleliliğin kaldırılmasına kadar sürmüş. Kölelilik bitince tuz üretimi de durmuş. Ada tekrar unutulmaya başlamış. 1954 yılında Hollanda Bonaire'e diğer iki adayla birlikte yarı bağımsızlık vermiş. İçişlerinde otonomi kazanmışlar. Ancak dış ilişkilerinde Hollanda'ya bağlanmışlar. Tuz üretimi köleler olmadan 1960'larda yeniden başlamış.

Dalgıçların Cenneti

Peki, Bonaire nasıl olmuş da "Dalgıçların Cenneti" haline gelmiş. Her şey Don Steward adlı maceraperest bir Amerikalı kaptanın 1962 yılında Ada'ya tesadüfen gelmesiyle başlamış. Kaptan Don, Ada'nın sualtı zenginliklerini keşfedince, Bonaire'e yerleşmiş ve ilk dalış merkezini açmış. Daha sonra bu merkezlerin sayısı yavaş yavaş artmaya başlamış. Ada Yönetimi de bir süre sonra geleceklerinin suyun altında yattığını fark etmiş. Erken davranarak, çevre bilincinin daha emekleme yıllarında, Ada'nın sualtı zenginliklerini korumaya almışlar. 1971 yılında zıpkınla balık avcılığını, 1975 yılında da mercanlara zarar verilmesini yasaklamışlar. 1979 yılında Adanın çevresini deniz parkı ilan etmişler. Teknelerin demir atması ve her türlü balıkçılık yasaklanmış. Bazı bölgeler dalışa tamamen kapatılarak, mercanlar bir bakıma nadasa alınmış. Tüm bu tedbirler zamanla meyvelerini vermiş. Bonaire, Karayiplerin sualtında en iyi korunan ve biyolojik bakımdan en zengin çeşitliliğe sahip adası haline gelmiş. Ada 2000 yılında Birleşmiş Milletler tarafından da en iyi korunan örnek deniz parkı seçilmiş. Bonaire'in bu şöhreti Ada'ya dalgıçları mıknatıs gibi çekmiş. Böylece Bonaire bir anda "Dalgıçların Cenneti" olmuş.



Dalış Özgürlüğü

Bonaire'i cennet yapan sadece sualtının zenginliği değil. Özgürlük. Kurallara riayet etmek kaydıyla "sınırsız" dalış özgürlüğü. Dalışlarınızı kimseye bağlı olmadan, günün 24 saati, istediğiniz zamanda ve istediğiniz dalış noktasında, kendi planınıza göre yapabilme özgürlüğü. Bonaire'de "tekneye yetişmek", "rehberi ve grubu takip etmek", "acaba istediğim dalış noktasına gidebilecek miyim?" gibi düşüncelerle tasalanmaya gerek yok. Çünkü Ada'daki sistem kıyı dalışı üzerine kurulmuş. Hatta bazılarına göre, Bonaire, Dünyanın kıyı dalışı başkenti.

Ada'daki Dalış Sistemi

Badim ve kardeşim Ceyhun ile Ada'ya New York'tan dört saatlik uçuştan sonra, sabah beş gibi ayak bastık. Balık figürlü vizelerimizi, güler yüzlü polis memurlarına gösterip, giriş işlemlerimizi süratle tamamladıktan sonra, ilk işimiz herkesin yaptığı gibi, havaalanında bir araba kiralamak oldu. Doğrusunu söylemek gerekirse kamyonet. Ada turizmi kıyı dalışına endeksli olduğu için, Ada'daki kiralık arabaların çoğu da kamyonet. Pratik bir çözüm. Gün doğarken, İnternetten bulduğumuz deniz kıyısındaki on odalı "Black Durgon Inn" adlı mütevazı dalış merkezi/pansiyona yerleştik.



Birkaç saat uyuyup dinlendikten sonra, kahvaltıda pansiyonun sahibi Rona ve eşi Rick'ten ayrıntılı bir brifing aldık. İlk olarak dalış sertifikalarımızı gösterip, gerekli formları doldurduk. Bonaire Sualtı Parkı'na (STINAPA) katkımızı (25 ADB doları) ödedik. Karşılığında her dalışta BC'mize takmamız gereken plastik STINAPA madalyonlarını aldık. Rick bize Sualtı Parkı'nın kurallarını ve sevdiği dalış noktalarını anlattı. Sonra sistem hakkında bilgi verdi. Pansiyonun önünde bulunan tüplerden kişi başına en fazla ikişer adet kamyonetimize yükleyerek, birkaç istisna dışında, istediğimiz yerde ve zamanda rehbersiz olarak kıyı dalışı yapabileceğimizi söyledi. Acil durumlar için gerekli telefon numaralarını verdi. Pansiyonumuzun iskelesinin yanında malzemelerimizi muhafaza edebileceğimiz dalış odasının anahtarını bıraktı. Rick'i daha sonra pek görmedik. Ada'da kendi kendine işleyen ve oto kontrole dayalı bir sistem kurulmuş. Biz de bu sisteme hemen adapte olup, beş günde birbirinden keyifli 20 dalış yaptık.

Ada'daki Dalış Noktaları

Bonaire de 100'e yakın dalış noktası var. Bunların tamamı Ada'nın Venezüella'ya bakan ve denizi mutedil olan Batı cephesinde. Bonaire yılın her mevsimi dalışa müsait. Karayiplerde yaz aylarında görülen kasırga kuşağının dışında. Su sıcaklığı 25-28 derece arasında değişiyor. Görüş ise 20 metrenin üzerinde. Okyanustan gelen ticaret rüzgârlarını alan Ada'nın Doğu cephesi büyük dalgalar nedeniyle dalışa pek uygun değil. Bonaire'in, Batı cephesinde "Klein Bonaire" denilen küçük bir "uydu adası" da var. Beş dakikalık tekne yolcuğuyla gidilebilen bu küçük adanın etrafında da dalış yapmak mümkün. Ancak biz çoğunluğa uyup tekne dalışlarını tercih etmedik. Genelde günümüzü üç gündüz ve bir gece dalışı yaparak geçirdik.

Ada'nın tamamı kıyıya paralel uzanan ve 50'ye yakın farklı türü barındıran girintili bir mercan resifi ile kaplı. Resif ortalama 8-10 metre derinlikten başlıyor. 45 derecelik bir açıyla 50 metre derinliğe kadar uzanıyor. İstisnai olarak bazı noktalarda duvarlarla karşılaşmak da mümkün. Bunların bir tanesi şansımıza bizim Pansiyonun önündeydi. Güneydeki dalış noktalarında çifte mercan resifi var. 15-30 metre derinlikte ilk resif bittikten sonra, bahçe mürenlerinin ve vatozların yer aldığı kumluk düz bir alandan sonra açık denize doğru ikinci bir resif sistemi başlıyor.

Sarı Taşlar

Ada'da dalış noktalarını bulmak çok kolay. Bu noktaların isimlerini, karada yol üzerine bırakılmış büyük sarı taşlara yazmışlar. Denizde ise her bir dalış noktasını ismiyle gösteren sabit şamandıralar var. Aradığınız sarı taşı bulduktan sonra, kamyonetinizi deniz kenarında park edip, kıyıdan en fazla 50-100 metre mesafedeki dalış noktasına rahatlıkla ulaşabiliyorsunuz. 





En Popüler Dalış Noktaları

Ada'nın muhakkak ziyaret edilmesi gereken üç popüler dalış noktası, "Tuz İskelesi", "Şehir İskelesi" ve "Hilma Hooker" batığı. ABD'deki 11 Eylül olaylarından sonra, güvenlik nedeniyle, iskelelerdeki dalışlar için Liman Başkanlığından yazılı izin alınması ve dalışların rehber eşliğinde yapılması kuralı getirilmiş. Zor anlaşılır bir gerekçe. Globalizmin bir başka mikro etkisi. Biz "şehir iskelesi"ne büyük gemi yanaştığı için dalış yapamadık. Ancak "Tuz İskelesi" için bir rehber dalgıç bulup, kişi başına 30 dolar vererek gerekli izinleri aldık. Bu iskele, Ada'nın güneyindeki CARGIL tuz fabrikasının ürettiği tuzu gemilere yüklemek için kullandığı 100 metre uzunluğunda ve denize doğru "T" şeklinde uzanan bir iskele. İskelenin suyun içinde 15 metre derine inen ayakları, mercanlar ve balıklarla bütünleşince görülmeye değer manzaralar yaratmış. Kesinlikle pişman olmayacağınız ve paranızın hakkını alacağınız bir dalış. 








"Hilma Hooker" ise adada dalışa açık tek batık. 72 metre uzunluğunda bir kargo gemisi. 1984 yılında Bonaire'e sığınan gemide yüklü miktarda uyuşturucu bulununca gemiye el konulmuş. Ada Hükümetinin elinde kalan gemi, Güney'deki çifte resif arasındaki kumluğa batırılmış. Batık 20-30 metrede sancak tarafına yan yatmış olarak su altında dinleniyor. Biz de bu batığa dalış yapmayı ilk günden aklımıza koyduk. Ancak ne zaman önünden geçsek, kıyıda 8-10 kamyonetin park etmiş olduğunu görünce batığı ilk günlerde pas geçtik. Daha sonra akşam saatlerinde batıkta kimse olmadığını keşfedince, batığa iki gün üst üste gün batımına yakın iki dalış yaptık. Şansımız yaver gitti. Her iki dalışımızda da batıkta bizden başka kimse yoktu. Bunun tadını doya doya çıkardık.



Gece Dalışları

Bonaire'deki gece dalışlarımızdan da büyük keyif aldık. Mercan resiflerindeki çılgın koşuşturmacanın, farklı renkler ve canlılar ile gece de aralıksız devam ettiğine tanık olduk. Gece dalışlarında 1.5 metreye varan "tarpun" balıklarının bize sürekli refakat etmeleri ve fenerlerimizin ışıklarından yaralanarak gözümüzün önünde küçük balıkları avlamaları da dalış hayatımızın unutulmazları arasına geçti. Bu sahneleri, elimizdeki dijital kameraların video özellikleriyle kayda geçirmeye çalıştık.




Sonsöz


Ada'da tanıştığımız birçok insan, Türk olduğumuzu duyunca bize yakınlık gösterdiler. Bonaire'e pek fazla Türk dalgıç gelmediğini söylediler. Ada'ya Türkiye'den yolculuk süresi gerçekten uzun. KLM'in Hollanda ve İngiltere'den yaptığı uçuşlarla Bonaire'e İstanbul'dan ulaşmak mümkün. Bizce Bonaire zahmetli yolculuğun ve harcayacağınız paranın karşılığını fazlasıyla alacağınız bir dalış bölgesi. Üstelik Dünya'da dalış özgürlüğünün tadını çıkarabileceğiniz birkaç nadir yerden biri. Biz Ada'da dalış yaptığımız beş günün nasıl geçtiğini anlayamadık. Dalışlarımız sanki bir solukta tamamlandı. Tadları damağımızda kaldı. Altıncı gün uçağa bineceğimiz için dalış yapamadık. Ancak malzemelerimizi kuşanmamak için kendimizi zor tuttuk. Bonaire'de gördüklerimiz bizi sualtına bir kez daha hayran bıraktı. Sessiz dünyaya tutkumuzu daha da alevlendirdi. Gezimizin sonunda Bonaire, bize göre "cennet" unvanını fazlasıyla hak etti.

Herkese güvenli ve mavi dalışlar